19 Temmuz 2015 Pazar

Türkiye'de Sağlık Tarihi



Eğitim seviyesi ne kadar ilerlerse ülke olarak da o kadar ileriye gideriz. Son yıllarda ülkeler arası ılımlı politikalar mevcut gibi görünse de hani bir söz var "Su uyur, düşman uyumaz" diye hep daha ileri gitmek ve her an her duruma hazırlıklı olmak bizlerin boynunun borcu. Dün Balkan Savaşları ile ilgili bir müzeyi gezme şansını yakaladım. Daha doğrusu müzeye dönüştürülmüş bir topçu bataryasını. Alınacak derslerle ilgili bir bölüm de vardı ve o dönemde Ülkenin siyasi açıdan İttihatçiler ve diğerleri şeklinde ikiye bölündüğünden bahsediyor halkın savaşı hiç beklemediğini, hazırlıksız yakalanan bölgelerde ki kayıplara ise "biz onları tükürüğümüzle boğarız" gibi sözlerle klasik bir yaklaşımda bulunduğunu söylüyordu. Bana bu yaklaşımlar ve tavırlar nedense çok tanıdık geldi. Halbuki ne kadar dostluk söylemlerinde bulunulsa da tüm ülkeler yeni nesillere tarih bilincini aşılıyor ve içten içe bir kutuplaşmanın kıvılcımları her daim korunuyor. İşte bir millet için tarih hem dersler çıkarılması gereken, hem dostunu düşmanını bilmesi için gerekli, hemde geleceğinin vazgeçilmez bir parçası. Yeni nesillere tarih bilinci aktarılırken siyasi çıkarlar ya da liderlerin istediği gibi bir bilinç değil de gerçeklerin olduğu bir bilinç oluşturulmaya çalışılmalıdır.

Bilim insanları araştırmalarını bitirirken "gelecek araştırmalara bir kaynak olması dileğiyle" şeklinde bitirirler. Bu bilimin bir bina gibi inşa edildiğinin ve evrensel olarak ilerlediğinin göstergesidir. Yani aslında tarihsel bir süreçtir. Yeni bilgiler eskilerin üzerine konularak keşfedilir. Bu bağlamda bir bilim dalı olan Tıp aynı zamanda tarihsel bir süreçtir. Tabi ki sadece bilimsel bir tarih değil topluma, tarihe ve insanlığa mal olmuş kişiler ve kahramanlarıyla bambaşka bir tarih olgusu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Son zamanlarda duymuş veya denk gelmişsinizdir Türk Doktorlarının özellikle Orta Doğu'da hatırı sayılır bir üne sahip oldukları ve oralardan birçok hasta kabul ettiklerini. Türkiye'de hastanelerin konukları sadece bununla da sınırlı değil. Avrupa'dan, Balkanlar'dan tedavi olmak için gelen hastalar mevcut. Tabi bu sağlık turizminde reklamların ve sigorta şirketlerinin de payı oldukça büyük ama hastanelerimizin dünya standartlarında olduğu en azından kimi hastanelerimizin gözardı edilmemesi gereken bir gerçek.

Bu populariteyle birlikte insanın aklına dünyada tıp tarihine damga vurmuş Türk Hekimleri gelmiyor değil. Belki de en ünlüleri Latince adı Avicenna olarak bilinen İbni Sina'dır. Gerçi burada hepsiyle ilgili günlerce yazı yazabileceğimiz onlarca bilim insanı var. Genel başarılar da cabası. Yabancıların Çiçek Hastalığı'nın aşısını Türkler'in bulduğuna dair mektuplaşmaları Edirne'de ki Sağlık Müzesi'nde bulunuyor. 

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Geçmişte çok değerli bilim insanları yetiştirmişiz sakın yanlış anlamayın ama. Şimdi de öyleyiz tükürüğümüzle düşmanı boğarız gibi öz güven sınırlarını aşan ve sanki bir nebze tembelliği kapamaya yarayan birşeyi kastetmiyorum. Bilim ve tarih ilişkisiyle sağlık tarihine değinmişken Türkiye'de bu işi bir kurum olarak yapan 1939 tarihinde kurulmuş Türk Tıp Tarihi Kurumun varlığını da bilmeyenlere aktaralım ve sağlık tarihiyle ilgili yazılarımıza devam edeceğimizi belirteyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder